Bakır Hikayesi

BAKIR DEYİP GEÇMEYİN

 

 

    Romalılar bakırdan altını nasıl ayırırlarmış, biliyor musunuz? Kurşunla. Önce ham bakırı yani bugünkü adıyla “blister bakırı” erimiş kurşunun üzerinde eriyorlarmış. Belirli bir süre sonra da soğuyup katılaşan bakırı kurşun havuzunun üzerinden alıyorlarmış. Geriye kalan kurşunu kerpiç kalıplarına dökerek koklaşma yapacakları yerde en alta dizerek bir meyil üzerinde sızan kurşundan altın parçacıklarının ayrılmasını sağlıyorlarmış.

    Bu konuyu beş ciltlik teknoloji tarihi isimli kitaptan rahmetli Doğan Gücer hocanın kitaplığından faydalanarak aklımda kalanları yazıyorum. Ortalama yirmi beş yıl önce okuduğum bu kitapta ayrıca bakırın yumuşatılmasından da bahsediyordu: Erimiş bakırdan bir parça alınıp çekiçleniyormuş. Eğer bakır şekil alırken dağılıp parçalanıyorsa bir müddet daha kavak dallarıyla karıştırılıp deney tekrarlanıyormuş. Bu işlem bakırın istenilen düzeyde dövülme kıvamına gelmesine kadar devam ediyormuş.

    O yıllarda popüler olan bir başka konu “Anot Çamuru” idi. Bakırın elektrolizi esnasında yüzde bir civarında bir kısım anotlarda dibe çöküyormuş. Bizimkiler bu çamuru yurt dışına gönderiyorlarmış. Çamurun içindeki malzemeleri bir liste halinde yazıp her birinin metalik özelliklerini inceledim. Grafikler yardımıyla kritik durumlara çözüm bularak bir çalışma listesi hazırladım. Bildik bir firmaya uğrayıp bu konuda araştırma yapacağımı ifade ettim. Mesleğimi sordular: İTÜ’de öğrenci! Neredeyse kahkaha attılar yüzüme karşı: Bizde araştırmacı olarak on beş tane “Kimya Yüksek Mühendisi” var! Onlar beceremiyor da sen mi becereceksin?!?  Bu çok kolay bir soru:

    On bin tuğlayı bir araya getirirsiniz ve bir duvar olur, bir dam yaparsınız. Ama eğer on bin adamın aklını bir araya getirirseniz, onların akıllarının toplamı; içlerinde en akıllı olanın aklı kadardır. Hatta bundan daha azı yani yöneticilerinin aklı kadardır. Her zaman en akıllı olan yönetici olmayabilir! Kader bana şu ki şıktan birini nasip etmedi ki onlara cevabımı verebilirdim. Birincisi atmaca gibi bir rektör: Üniversitesindeki her tür bilimsel girişimi son haddine kadar gitmeyi temin edecek cesaret ve hür teşebbüs yeteneğine sahip! İkincisi maddi bağımsızlık: Canımın istediği her tür deneyi yapabilecek ve detaylı çalışma yürütebileceğim kadar maddi imkan. MASLOW  piramidinin en alt kısmında biri olarak haddimi öğrendim. Bakır konusu burada bitmedi:

    Fazıl Aydınmakina adında bir kişi ile görüştüm. Bakır konusunda bazı kitaplar okuma şansım oldu. Tamamen pratiğe yönelik bazı bilgilere ulaştım. Tam bana göre de bir konu ortaya çıktı. Normalde metrekareye üç yüz amper olan anot akımını altı yüz ampere kadar yükseltmek mümkün oluyormuş. Bunun için periyodik kontrollü doğru akım kullanılıyormuş. Kimya hocaları bu iş için şu kadar milyon dolarlık laboratuar gerekli demişler. Yurt dışına adam gönderip bu işi kıvırmak isteyenler varmış. Kimse bana bu işi Türkiye’de yapabilir misin diye sormadı. Malum, eğer;  prof. Doç. Dr. ve Yük Müh. titrlerinin yanında KİMYA yazanları sıralamaya koysalar, ilk on bine zor girerim bu konuda. Hele ilkokul öğretmeni olduğumu söyleyeceğimi düşünürseniz en azından ilk iki yüz bininci sırayı almam bile zora girer.

    Hamam giren terler! Bakarsınız terlediğim zamanları fark eden bir dostum çıkıverir. Gün doğmadan neler doğar değil mi? “Zerre kadar bili ümit taşımayan biri bizden değildir!” derler, bende zerreden fazla ümit daima vardır.

 

İki bin sekiz yılının On Şubat güne saat ikiyi beş geçe bu yazıyı yazmışım

Yorum bırakın